DİĞER
"Soner Caner’in Gönül’ü ne kadar şenlikli ve masalsıysa, Halil Aygün’ün belgeseli de o kadar dramatik ve gerçekçi. Belki bu ikisinin birleşimi, Domların hayatına hakkını veriyordur: Ne pür-i pak bir şenlik, ne çıkışsız bir dram."
Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler vesilesiyle Erol Üyepazarcı ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümü: Popüler romanlar yazıldıkları dönemin aynası sayılabilir mi? Neden bazı eserler yazıldıkları dönemde çok popülerken zamanla tamamen unutulur? Uyarlama ile intihal birbirinden nasıl ayrılır? Popüler bir roman eleştirel olabilir mi? Yoksa “kanon” anlayışımızda bir yanlışlık mı var? Popüler edebiyatta kadın okurların ve kadın yazarların rolü…
Daha önceden Korkmayınız Mister Sherlock Holmes ile polisiye romanın Türkiye'deki hikâyesini aydınlatan Erol Üyepazarcı, bu kez Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler adlı eseriyle popüler romanın Türkçedeki yüz yıllık yolculuğuna ışık tutuyor. Kendisiyle kitabın hazırlık sürecinden edebiyatın gardiyanlarına, edebiyat tarihimizin sosyal arkaplanından unutulan/bilinmeyen kahramanlarına kadar pek çok konuda söyleştik...
Cemil Kavukçu: İlk öykü kitabım yayımlandığında, yazıp yazacağım bu kadarmış, dedim. Heybem boş... Dolaşıyorum. Bir gün doldurursam yeni bir kitap daha çıkar ortaya
Döneminde göz ardı edilen Aylak Adam romanının zaman içerisinde edebiyat gündemimize geri dönüşünü nasıl değerlendirmeli? Bir kitap ya da yazar nasıl “doğru” anlaşılır? “Biliyordu; anlamazlardı” diye biten bir romanı “doğru” anlamak nasıl mümkün olur...
Bir çocuk, sırf ölümden kurtarılmakla yaşatılır mı? Peki, bir çocuğun refahı için nasıl bir çocukluk sürmesi gerekir?
Özgürce yazmak için kişiliğine alan açmaya çalışan Elena Ferrante'nin kimliğine ait gizemin medya ve okuyucular açısından bu kadar büyüleyici bir “olay” hâline getirilmesi nasıl açıklanabilir...
Aydınlık, karanlık, gece, gündüz, işçi, insan kelimeleri kendi anlamlarına gelmez artık bu dilde. Tıpkı bugün demokrasi, barış, savaş, olağanüstü hâl, seçim, millet, irade, sokak ve gazetecinin asıl anlamlarına gelmediği gibi...
Kıta Avrupa’sındaki İslamofobi’nin altında göçmen düşmanlığı ve onunla ilişkili olarak bir milliyetçilik de yatmaktadır. 1980’lerde İslam’a geçmeye başlayan Alman mühtediler, İslamofobi’nin beslendiği milliyetçiliğin karın boşluğunda yer almaktalar
Yiğit Sertdemir, Ebru Nihan Celkan ve Berkay Ateş, Murat Şevki Çoban’ın moderatörlüğünde biraraya geldi ve günümüzde Türkiye’de oyun yazarlığı ve tiyatronun meseleleri üzerine konuştu...
Sabiha-Zekeriya çiftini ve onların devrindeki siyasi atmosferi bilmeyenler, anlatılanları “bunları biz şimdi yaşıyoruz” diyecekler, o devri bilenlerse, Sertelleri okurken, “sonsuz bir ‘şimdi’ içinde yaşıyormuş hissine kapılacaklar”
Zekeriya ve Sabiha Sertel’in gazeteci torunu Tia O’Brien: Serteller sadece işlerini, mallarını mülklerini değil, ailelerini ve ülkelerini de kaybetti. Onların öyküsü, ihanetin, ihanetin, ihanetin ve ihanetin öyküsüdür
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.